Enjoy yourself
Eğlenmene bak
Excuse me Sir
Affedersiniz efendim
Follow me
Beni takip et
Forget it!
Unut gitsin
Forgive me
Beni affet
Give me a hand
Bana el uzat, bana yardımcı ol
Good afternoon
İyi günler
Good job!
İyi iş
Good luck!
İyi şanslar
Good morning
Günaydın
Good night
İyi geceler
Goodbye
Hoşça kal
Have a good trip
İyi yolculuklar
Have a good weekend
İyi hafta sonları
Have fun
İyi eğlenceler
Help yourself
Buyurun
Hurry up
Acele et
I admire you
Sana hayranım
I agree with you
Sana katılıyorum
I am home
Ben evdeyim
I am hungry
Açım
I am lost
Ben kayboldum
I am serious
Ben ciddiyim
I am sure
Eminim
I apologize
Özür dilerim
I got it
Anladım
I hate you!
Senden nefret ediyorum
I have no idea
Hiçbir fikrim yok
I hope so
Umarım
I knew it
Biliyordum
I know
Biliyorum
I love you
Seni seviyorum
I promise
Söz veriyorum
I think so
Sanırım
I will be back
Geri döneceğim
I wish you all the best
Her şeyin gönlünce olması dileğiyle
I would love to
Çok isterim
I’m busy
Meşgulüm
I’m good
İyiyim
I’m sorry
Üzgünüm
I’m tired
Yorgunum
I’m sorry
Üzgünüm, affedersiniz
It is beyond me
Bu beni aşar
It’s okay
Her şey yolunda
It’s so good to see you again
Seni tekrar görmek çok güzel
Join me
Katıl bana
Keep in touch
İletişimi koparmayalım
Keep it up
Aynen devam et
Let’s catch up!
Hadi arayı kapatalım
Let’s do it!
Hadi yapalım.
Line up
Sıraya gir
Long time no talk
Konuşmayalı uzun zaman oldu
My battery is low
Şarjım az kaldı
Nice to meet you
Tanıştığıma memnun oldum
Of course
Tabii ki, Elbette
See you
Görüşürüz
See you later
Sonra görüşürüz
See you next time
Bir dahaki sefere görüşürüz
See you tomorrow
Yarın görüşürüz
Slow down
Yavaşla
Take care
Kendine iyi bak
Talk to you tomorrow
Yarın konuşuruz
Thank you very much
Çok teşekkür ederim
That’s all for now
Şimdilik bu kadar
This way
Buradan
Try again
Tekrar dene
You are going too fast
Çok hızlı gidiyorsun
You are welcome
Rica ederim
Your turn
Senin sıran
Don’t be ridiculous
Komik olma
Don’t move
Kıpırdama
Don’t touch me
Dokunma bana
Don’t worry
Endişelenme
I am not hungry
Aç değilim
I can’t wait
Bekleyemem
I don’t agree
Katılmıyorum
I don’t believe you
Sana inanmıyorum
I don’t care
Umrumda değil
I don’t know
Bilmiyorum
I don’t mean it
Onu demek istemedim
I don’t understand
Anlamadım
I don’t want to
İstemiyorum
I don’t have time
Zamanım yok
I have no idea
Hiçbir fikrim yok
It doesn’t matter
Fark etmez
Not at all
Önemli değil
Not bad
Kötü değil
Not yet
Daha değil
Anything else?
Başka bir şey var mı?
Are you coming with me?
Benimle geliyor musun?
Are you done?
Bitirdin mi?
Are you hungry?
Aç mısın?
Are you kidding me?
Benimle dalga mı geçiyorsun?
Are you lost?
Kayıp mı oldun?
Are you not feeling well?
Kendini iyi hissetmiyor musun?
Are you okay?
İyi misin?
Are you sure?
Emin misin?
Can I ask you something?
Sana bir şey sorabilir miyim?
Can I help you?
Yardım edebilir miyim?
Can you help me please?
Lütfen bana yardım eder misin?
Can you please repeat that?
Lütfen tekrar eder misin?
Can you repeat it?
Tekrar edebilir misin?
Did you get it?
Aldın mı? / Anladın mı?
Did you lose your bag?
Çantanızı mı kaybettiniz?
Do l have to?
Yapmak zorunda mıyım?
Do you need anything?
Bir şeye ihtiyacın var mı?
Do you speak our language?
Dilimizi konuşabiliyor musunuz?
Do you understand?
Anlıyor musun?
Do you want it?
Bunu istiyor musun?
Do you want something?
Bir şey ister misin?
Excuse me?
Bakar mısınız?
For what?
Ne için?
Guess what?
Tahmin et, ne oldu?
How are things doing?
İşler nasıl gidiyor?
How are you?
Nasılsın?
How do you feel?
Ne hissediyorsun?
How much is it?
Fiyatı ne kadar?
How much?
Ne kadar?
How old are you?
Kaç yaşındasın?
How was your weekend?
Hafta sonun nasıldı?
Is all good?
Her şey iyi mi?
Is everything OK?
Her şey yolunda mı?
Is it true or false?
Doğru mu yanlış mı?
What are you doing?
Ne yapıyorsun?
What are you talking about?
Neyden bahsediyorsun?
What are you up to?
Neler yapıyorsun?
What are your hobbies?
Hobilerin neler?
What did you say?
Ne dedin?
What do you need?
Neye ihtiyacın var?
What do you think?
Ne düşünüyorsun?
What do you want to do?
Ne yapmak istersin?
What else?
Başka
What happened?
Ne oldu?
What is the matter?
Sorun nedir?
What time is it?
Saat kaç?
What’s going on?
Neler oluyor?
What’s the weather like?
Hava nasıl?
What’s up?
Ne haber?
What’s wrong with you?
Neyin var?
What’s your email address?
E-posta adresin ne?
What’s your job?
Ne iş yapıyorsun?
What’s your name?
Adın ne?
What’s your phone number?
Telefon numaran ne?
When did you come here?
Ne zaman buraya geldin?
Where are you from?
Nerelisin?
Where are you going?
Nereye gidiyorsun?
Where are you?
Neredesin?
Where did you get it?
Nereden aldın?
Where do you live?
Nerede yaşıyorsun?
Where have you been all this while
Bunca zamandır neredeydin?
Which bus do you want?
Hangi otobüsü istiyorsun?
Who are you?
Kimsin sen?
Why not?
Neden olmasın?
Why are you here?
Neden buradasın?
I can speak 5 languages.
5 dil konuşabiliyorum.
I can swim 2 kilometers.
2 kilometre yüzebilirim.
I will be able to see you next week.
Gelecek hafta sizi görebileceğim.
I was not able to visit him yesterday.
Dün onu ziyaret edemedim.
I won’t be able to come to your birthday party.
Doğum günü partinize gelemeyeceğim.
When I was a child I could play football very well.
Ben çocukken çok iyi futbol oynayabilirdim.
When I finish this course, I will be able to find a good job.
Bu kursu bitirdiğimde, iyi bir iş bulabileceğim.
Forget it!
Unut gitsin!
That’s OK.
Bu iyi.
Never mind.
Boş ver.
No big thing.
Büyük bir şey yok.
Don’t apologize.
Özür dileme.
Forget about it.
Unut gitsin.
No harm was done.
Zarar yok.
That’s all right!
Tamam!
It doesn’t matter.
Önemli değil.
I quite understand.
gayet iyi anlıyorum
It’s not your fault.
Bu senin hatan değil.
Think nothing of it.
Düşünme onu.
Don’t worry about it.
Endişelenme.
You couldn’t help it.
Elinde değildi.
Please don’t blame yourself.
Lütfen kendini suçlama.
Never mind. It doesn’t really matter.
Boş ver. Gerçekten önemli değil.
Thank you.
Teşekkür ederim.
Thanks a lot.
Çok teşekkürler.
I’m glad you like it.
Beğenmene sevindim.
It was nothing really.
Gerçekten hiçbir şey değildi.
How kind of you to say so.
Bunu söylemen ne büyük incelik.
I’m delighted to hear that.
Bunu duyduğuma sevindim.
It’s nice of you to say so.
Bunu söylemen çok hoş.
Thanks for your compliment.
Senin iltifat için teşekkürler.
It’s very kind of you to say that.
Bunu söylemen çok nazik.
Really? I’m not sure about that, actually.
Gerçekten mi? Aslında bundan emin değilim.
I wish I never happened.
Keşke hiç olmasaydım.
I can’t tell you how sorry I am.
Sana ne kadar üzgün olduğumu anlatamam.
I’m so sorry, but this will never happen again.
Çok üzgünüm ama bu bir daha asla olmayacak.
I’m sorry, we promise never to make the same mistake again.
Üzgünüm, aynı hatayı bir daha asla yapmayacağımıza söz veriyoruz.
Sounds good!
Kulağa iyi geliyor!
Sure! I can.
Elbette! Yapabilirim.
With pleasure!
Memnuniyetle!
Sure! Good idea.
Elbette! İyi bir fikir.
Sure. Thank you.
Elbette. Teşekkür ederim.
That sounds great.
Kulağa harika geliyor.
Yes, I’d like that.
Evet, bunu istiyorum .
I’d love to, thanks.
Teşekkür etmek isterim.
Super!. I’d love to.
Süper!. Ben isterdim.
That’s a great idea.
Bu güzel bir fikir.
I’ll be glad to do so.
Bunu yapmaktan memnuniyet duyarım.
It’s very nice of you.
O Senin çok hoşluğun
Sure! That sound be fun.
Elbette! Bu kulağa eğlenceli geliyor.
Sure! I’d love to. Thanks.
Elbette! Ben isterdim. Teşekkürler.
Thanks, I’d like that very much.
Teşekkürler, bunu çok istiyorum.
Thanks for inviting me to dinner.
Beni yemeğe davet ettiğin için teşekkürler.
Thank you for your kind invitation.
Nazik davetiniz için teşekkür ederiz.
Many thanks for your kind invitation. I’ll join you.
Nazik davetiniz için çok teşekkürler. Sana katılacağım.
Sorry for my fault.
Benim hatam için üzgünüm.
I’m sorry. It’s my fault.
Üzgünüm. Bu benim hatam.
It’s my responsibility. I’m sorry.
Bu benim sorumluluğum. Üzgünüm.
I’m really sorry. I didn’t mean to.
Gerçekten üzgünüm. öyle demek istemedim
I’m sorry for the things I’ve done.
Yaptığım şeyler için üzgünüm.
You’re right! It’s my fault. I’m sorry.
Haklısın! Bu benim hatam. Üzgünüm.
It must have been you who did it.
Bunu yapan sen olmalısın.
You must be doing something wrong.
Yanlış bir şey yapıyor olmalısın.
I think you’re the only person who could have done it.
Bence bunu yapabilecek tek kişi sensin.
Me too!
Ben de!
I’ll say!
Söyleyeceğim!
Absolutely!
Kesinlikle!
I agree 100%
%100 katılıyorum
You’re right.
Haklısın.
That’s so true.
Bu çok doğru.
That’s for sure.
Kesinlikle.
I completely agree.
Tamamen katılıyorum.
I couldn’t agree more.
Daha fazlasını kabul edemedim.
I totally agree with you.
Sana tamamiyle katılıyorum.
I agree with you entirely.
Sana tamamen katılıyorum.
There is no doubt about it.
Bunda hiç şüphe yok.
I see exactly what you mean!
Ne demek istediğini tam olarak anlıyorum!
That’s exactly what I think.
Bu tam olarak düşündüğüm şey.
I couldn’t agree with you more.
Sana daha fazla katılamazdım.
Tell me about it! / You’re telling me!
Bana bundan bahset! / Bana diyorsun!
I suppose so. (use this phrase for weak agreement – you agree, but reluctantly)
Bende öyle tahmin ediyorum. (zayıf anlaşma için bu ifadeyi kullanın – kabul ediyorsunuz, ancak gönülsüzce)
What’s up?
Naber?
Are you Ok?
İyi misin?
How’s life?
Hayat nasıl?
What’s new?
Ne var ne yok?
What’s wrong?
Sorun nedir?
How’s it going?
Nasıl gidiyor?
What’s the matter?
Sorun ne?
Is everything alright?
Her şey yolunda mı?
Do you want to talk about it?
Anlatmak ister misin?
What have you been up to lately?
son zamanlarda ne yapıyorsun?
Sorry
Üzgünüm
Pardon?
Pardon?
Excuse me?
Affedersin?
Do you mind repeating that?
Bunu tekrarlamanın sakıncası var mı?
Sorry, I didn’t catch that.
Üzgünüm, bunu anlamadım.
Could you please repeat that?
Bunu lütfen tekrarlar mısın?
Would you mind repeating that?
Bunu tekrarlamanın sakıncası var mı?
Sorry, I didn’t hear what you said.
Üzgünüm, ne dediğini duymadım.
Let me repeat that just to make sure?
Emin olmak için tekrar edeyim mi?
I’m sorry, I don’t understand. Could you repeat that, please?
Üzgünüm, anlamıyorum. Lütfen tekrar edebilir misiniz?
Can you help me?
Bana yardım eder misiniz?
Can you speak English?
İngilizce konuşbiliyor musunuz?
Can you play the piano?
Piyano çalabilir misin?
Can you lift this table?
Bu masayı kaldırabilir misiniz?
Are you able to go out with me tonight?
Bu gece benimle çıkabilir misin?
Will you able to come to my birthday party this weekend?
Bu hafta sonu doğum günü partime gelebilecek misin?
Where is…?
Nerede…?
How do I get to …?
….nasıl … ulaşabilirim …?
Is there…near here?
Buralara yakın bir yer var mı?
What street is this?
Bu hangi sokak?
Where can I find the…?
…’yı nerede bulabilirim?
How do you get to the …?
…’a nasıl gidilir?
Is there a… around here?
buralarda bir… var mı?
Can you show me on the map?
Harita üzerinde gösterebilir misiniz?
How can I get to…from here?
Buradan…’a nasıl gidebilirim?
Can you show me the way to…?
Bana …. yolu gösterebilir misin…?
Can you tell me how to get to…?
Bana …. ‘a nasıl ulaşacağımı söyler misiniz?
What’s the best way to get to…?
…’ya ulaşmanın en iyi yolu nedir?
Excuse me, where is the hospital?
Affedersiniz, hastane nerede?
Is there a supermarket near here?
Buralara yakın süper market var mı?
Can you give me directions to the…?
… için bana yön tarifi verebilir misiniz?
Is this the way to the police station?
Karakola giden yol bu mu?
What’s the fastest way to the airport?
Havaalanına giden en hızlı yol hangisidir?
How far is it to the stadium from here?
Buradan stadyuma ne kadar uzaklık var?
What’s the best way to get to the airport?
Havaalanına gitmenin en iyi yolu nedir?
Can you show me the way to the post office?
Bana postaneye giden yolu gösterebilir misiniz?
What’s the quickest way to get to…from here?
Buradan…’a ulaşmanın en hızlı yolu nedir?
Can you give me directions to the gas station?
Benzin istasyonu için yol tarifi verebilir misiniz?
Excuse me, do you know where the bookstore is?
Affedersiniz, kitapçının nerede olduğunu biliyor musunuz?
What’s the easiest way to get to the…from here?
Buradan…’a ulaşmanın en kolay yolu nedir?
Excuse me, could you tell me how to get to the bus station?
Affedersiniz, otobüs durağına nasıl gideceğimi söyleyebilir misiniz?
Are you sure?
Emin misin?
Do you think so?
Öyle mi düşünüyorsun?
How sure are you?
ne kadar eminsin
Are you sure about it?
Bundan emin misin?
Do you think it is true?
Bunun doğru olduğunu düşünüyor musun?
Are you certain about it?
Bundan emin misin?
Could you repeat, please?
Tekrar edebilir misin lütfen?
What do you mean by that?
Bununla ne demek istiyorsun?
Could you clarify that, please?
Buna açıklık getirir misiniz lütfen?
Could you explain that, please?
Bunu açıklar mısınız lütfen?
Could you say that again, please?
Lütfen söylediğini tekrar söyleyebilir misin?
Could you put it differently, please?
Farklı bir şekilde ifade edebilir misiniz lütfen?
Do you know…?
Biliyor musunuz…?
I was wondering…
Merak ediyordum…
I’m looking for…
….Arıyorum.
Would you mind…?
Sakıncası yoksa…?
Can you tell me…?
Bana söyler misin…?
I’d like to know…
Bilmek isterdim…
I’m interested in…
…..İlgiliyim.
Could you tell me…?
Bana söyleyebilir misiniz…?
Can I have … please?
….Alabilirmiyim lütfen?
Could anyone tell me…?
Biri bana söyleyebilir mi…?
Do you happen to know…?
Ne oldugunu biliyor musun…?
I’m calling to find out…
….öğrenmek için arıyorum.
Is this right way for …?
Bu … için doğru yol mu?
Have you got an idea of…?
… hakkında bir fikriniz var mı?
I don’t suppose you know…?
…bildiğini sanmıyorum?
I wonder if you could tell me…?
Merak ediyorum, bana anlatabilir misin…?
Don’t suppose you (would) know…?
Bildiğini (bileceğini) sanma…?
I wonder if someone could tell me…?
Acaba biri bana söyleyebilir mi…?
Do you know how to…?
….Nasıl yapılacağını biliyor musun…?
What do you suggest?
Sen ne önerirsin?
What is the first step?
İlk adım nedir?
Can you show me how to…?
Bana ….nasıl yapılacağını gösterebilir misin?
What is the best way to…?
… için en iyi yol nedir?
What’s your view?
Görüşün nedir?
Do you have any idea?
Herhangi bir fikrin var mı?
What is your opinion?
Senin görüşün nedir?
How do you feel about that?
Bu konuda ne hissediyorsunuz?
What is your opinion about that?
Bununla ilgili fikriniz nedir?
Do you have any thoughts on that?
Bununla ilgili herhangi bir fikriniz var mı?
What do you think of my new house?
Yeni evim hakkında ne düşünüyorsunuz?
What do you think about this problem?
Bu sorun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Do you have any opinion on this matter?
Bu konuda herhangi bir fikriniz var mı?
What are your feelings about his behavior?
Davranışı hakkında ne hissediyorsunuz?
I’d like to hear your views on this matter.
Bu konuyla ilgili görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.
Can you give me your thoughts on the report?
Raporla ilgili düşüncelerinizi söyleyebilir misiniz?
Please tell me your opinion on this subject.
Lütfen bu konudaki görüşünüzü belirtin.
She’s loaded.
Para babası.
She’s filthy rich.
O çok zengin.
He’s short on cash.
Nakit sıkıntısı var.
She’s very wealthy.
O çok zengin.
She’s quite well-off.
Durumu oldukça iyi.
He’s pinching pennies.
Kuruşları çimdikliyor. (Üç kuruşa muhtaç)
She’s making a killing.
Çok para kazanıyor.
She’s rolling in dough.
Varlık içinde yaşıyor
She inherited a fortune.
Bir servet miras kaldı.
She’s raking in the cash.
Parayı topluyor.
He’s scrimping and saving.
Kıt kanaat geçiniyor.
He’s broke. (= he has no money)
Meteliksiz. (= parası yok)
He makes minimum wage. (= he earns the minimum salary)
Asgari ücret veriyor. (= asgari maaşı alıyor)
He’s just scraping by. (= he is just barely surviving on little money)
O sadece kazıyarak geçiyor. (= az parayla zar zor hayatta kalıyor)
It’s your fault.
Bu senin hatan.
It’s your mistake.
Bu senin hatan.
Are you out of your mind?
Aklını mı kaçırdın?
How could you do such a thing?
Nasıl böyle bir şey yapabildin?
I can’t believe that you did it.
Bunu senin yaptığına inanamıyorum.
What on earth were you thinking?
Ne düşünüyordun ki?
I think you are the one to blame.
Bence suçlanacak olan sensin.
I think you are the one who could have done it.
Bence bunu yapabilecek kişi sensin.
I’m sure about it.
Bundan eminim.
Yes, I am certain.
Evet, eminim.
I’m no doubt about it.
Bundan hiç şüphem yok.
I’m quite sure about it.
Bundan oldukça eminim.
I have no doubt about it.
Bundan hiç şüphem yok.
I’m absolutely certain that…
Bundan kesinlikle eminim…
I don’t think there can be any doubt about ….
… hakkında herhangi bir şüphe olabileceğini sanmıyorum
Probably not.
Muhtemelen değil.
I don’t think so.
Öyle düşünmüyorum.
I’m positive that…
Eminim ki…
I’m convinced that…
Şuna İkna oldum ki…
I’m absolutely sure.
Kesinlikle eminim.
I have no doubt that…
Bundan hiç şüphem yok…
I seriously doubt it.
Cidden şüpheliyim.
It’s not very likely.
Bu pek olası değil.
That’ll never happen.
Bu asla olmayacak.
I’m a hundred percent certain.
Yüzde yüz eminim.
There’s not much chance of that.
Bunun pek şansı yok.
I’d be very surprised if that happened.
Böyle bir şey olursa çok şaşırırım.
Odds are that… (= this will probably happen)
Muhtemelen… (= bu muhtemelen gerçekleşecek)
Chances are that… (= this will probably happen)
Muhtemelen… (= bu muhtemelen gerçekleşecek)
I wouldn’t bet on it. (= there’s a small chance it could happen… but it probably won’t happen)
üzerine bahse girmezdim. (= küçük bir ihtimalle olabilir… ama muhtemelen olmayacak)
Got it?
Anladın mı?
Any questions?
Sorusu olan?
Do you understand?
Anlıyor musunuz?
Are you following me?
Beni takip ediyor musun?
Do you understand what I mean?
Ne demek istediğimi anlıyor musun?
Do you understand what I’m saying?
Ne dediğimi anlıyor musun?
Sorry, let me explain…
Üzgünüm, açıklayayım…
To put it differently…
Farklı şekilde düşünelim…
Let me clarify it for you…
Sizin için açıklığa kavuşturalım…
Let me put it in another way…
Başka bir şekilde ifade edeyim…
He’s/She’s so cute!
O / O çok tatlı!
What a nice apartment!
Ne güzel bir daire!
You’re a fantastic cook.
Harika bir aşçısın.
The lasagna is delicious.
Lazanya lezzetlidir.
You have a beautiful home.
Güzel bir evin var.
My compliments to the chef!
Şefe övgülerimi iletin!
Your kids are a lot of fun.
Çocuklarınız çok eğlenceli.
You look nice. / You look amazing!
Sen güzel görünüyorsun. / Harika görünüyorsun!
What a beautiful [necklace/dress/etc.]!
Ne güzel bir [kolye/elbise/vb.]!
I like your… [shirt/shoes/haircut/etc.]
Senin… [gömlek/ayakkabı/saç kesimi/vs.] hoşuma gitti.
I’m impressed.
Etkilendim.
That’s clever!
Zekice!
That’s the way.
Yol bu.
You are genius.
sen dahisin
Congratulations!
Tebrikler!
Good remembering.
İyi hatırladın/ iyi hafıza
You are the best.
Sen en iyisin.
That’s the best ever.
Şimdiye kadarki en iyisi bu.
That’s first class work.
Bu birinci sınıf bir iş.
You are really improving.
Gerçekten gelişiyorsun.
You’ve got that down pat.
Bunu anladınız.
That’s how to handle that.
Bununla nasıl başa çıkılacağı budur.
You are doing beautifully.
çok güzel yapıyorsun
Now you have the hang of it!
Şimdi işin aslı var!
Let me congratulate you on. ..
Seni tebrik etmeme izin ver. ..
Congratulations! You deserve it!
Tebrikler! Hakediyorsun!
I’d like to congratulate you on …
Seni tebrik etmek istiyorum…
Congratulations on your promotion!
Terfiniz için tebrikler!
It’s such a pleasure to teach you.
Size öğretmek büyük bir zevk
Congratulations on your graduation!
Mezuniyetiniz için tebrikler!
Let me offer you my congratulations.
Size tebriklerimi sunmama izin verin.
That was excellent. Congratulations!
Bu mükemmeldi. Tebrikler!
You are the just about mastered that.
Bunda neredeyse ustalaşmışsın.
I’m happy to see you working like that.
Seni böyle çalışırken görmek beni mutlu ediyor.
Please accept my warmest congratulations…
Lütfen en içten tebriklerimi kabul edin…
He yelled.
Bağırdı.
She screamed.
Çığlık attı.
We chatted. (= had an informal conversation)
sohbet ettik (= resmi olmayan bir konuşma yaptı)
I whispered. (= spoke in an extremely quiet voice)
Fısıldadım. (= son derece kısık bir sesle konuştu)
I snapped at my husband. (= said a quick and angry remark)
Kocama sert çıktım. (= hızlı ve öfkeli bir söz söyledi)
He rambled. / He went on and on. (= talked too much without stopping)
Saçmaladı. / Devam etti. (= durmadan çok konuştu)
Her expression was unreadable. (= you can’t know what she is feeling)
İfadesi okunmuyordu. (= ne hissettiğini bilemezsiniz)
He mumbled. (= spoke in a low voice, not clearly, without opening his mouth much)
diye mırıldandı. (= alçak sesle, net olmayan, ağzını fazla açmadan konuştu)
He muttered. (= spoke in a low voice, usually making complaints or negative comments)
O mırıldandı. (= alçak sesle konuşur, genellikle şikayet eder veya olumsuz yorumlar yapar)
No way!
Mümkün değil!
I don’t agree!
katılmıyorum!
Absolutely not!
Kesinlikle hayır!
Not necessarily
Şart değil
That’s not right!
Bu doğru değil!
I totally disagree!
Ben kesinlikle katılmıyorum!
No, that’s not true.
Hayır, bu doğru değil.
I don’t agree with you.
sana katılmıyorum
That’s not always true.
Bu her zaman doğru değildir.
That’s not how I see it.
Ben böyle görmüyorum.
I’m sorry, but I disagree.
Üzgünüm ama katılmıyorum.
I’m not so sure about that.
Bundan pek emin değilim.
I’m afraid I can’t agree with you.
Korkarım seninle aynı fikirde olamam.
Anyway, I should get going.
Her neyse, gitmeliyim.
It was nice chatting with you.
Seninle sohbet etmek güzeldi.
Would you happen to know…? (when you’re not sure if the other person has the information.)
Biliyor musun…? (diğer kişinin bilgiye sahip olup olmadığından emin olmadığınızda.)
I don’t suppose you (would) know…? (when you’re not sure if the other person has the information.)
Bileceğini (bileceğini) sanmıyorum…? (diğer kişinin bilgiye sahip olup olmadığından emin olmadığınızda.)
I feel a little sad.
Biraz üzgün hissediyorum.
He made her very angry.
Onu çok kızdırdı.
I’m mad at his behavior.
Davranışına kızgınım.
I’m very happy right now.
Şu anda çok mutluyum.
It’s been a difficult day.
Zor bir gün oldu.
I feel very depressed today.
Bugün kendimi çok depresif hissediyorum.
You seem a little blue today.
Bugün biraz depresif görünüyorsun.
I ‘ve been in a bad mood all day.
Bütün gün moralim bozuktu.
I’ve got a headache and I feel terrible.
Başım ağrıyor ve kendimi çok kötü hissediyorum.
I don’t think I can be any happier right now.
Şu anda daha mutlu olabileceğimi sanmıyorum.
I tried … but …
Denedim… ama…
Unfortunately …
Maalesef …
I regret to inform you that …
Bunu size bildirdiğim için üzgünüm…
I’m afraid to inform you of …
Seni bilgilendirmekten korkuyorum fakat…
Please don’t take this badly but…
Lütfen bunu kötü algılama ama…
I’m afraid I/we won’t be able to …
Korkarım ben/biz …. yapamayacağız…
I’m afraid I’ve got some bad news …
Korkarım bazı kötü haberlerim var…
I’ve got some bad news I’m afraid …
Korkarım bazı kötü haberlerim var…
There is no easy way to say this but …
Bunu söylemenin kolay bir yolu yok ama…
I don’t know how to announce this but …
Bunu nasıl duyuracağımı bilmiyorum ama…
I’m sorry to have to tell you this but …
Bunu sana söylemek zorunda olduğum için üzgünüm ama…
It is my unfortunate duty to tell you that …
Size bunu söylemek benim talihsiz görevim…
I feel realy bad having to tell you this but …
Bunu sana söylemek zorunda kaldığım için gerçekten kötü hissediyorum ama…
I need to warn you that I have some bad news …
Kötü haberlerim olduğu konusunda sizi uyarmalıyım…
I’m afraid I’ve got something sad to tell you …
Korkarım sana söyleyecek üzücü bir şeyim var…
Perfect!
Mükemmel!
Good job!
Aferin!
Nice work!
İyi iş!
Well done!
Tebrikler!
Good grades!
İyi notlar!
That’s great!
Bu harika!
You look great.
Harika görünüyorsun.
What a nice dress!
Ne güzel bir elbise!
I like your haircut.
Saç kesimini beğendim.
You have a nice voice.
Güzel bir sesin var.
This dish is delicious.
Bu yemek lezzetlidir.
What a beautiful house!
Ne güzel bir ev!
You look very handsome.
Çok yakışıklı görünüyorsun.
That’s really remarkable.
Bu gerçekten dikkate değer.
This tie looks nice on you.
Bu kravat sana çok yakışmış.
You look very good in that suit.
O takım elbisenin içinde çok iyi görünüyorsun.
I really must express my admiration for your speech.
Konuşmanıza olan hayranlığımı gerçekten ifade etmeliyim.
It’s near…
Yakında…
It’s opposite…
Tam tersi…
Turn left/right
Sola/sağa dön
The best way is to…
…(yapmanın) En iyi yol…
It’s on … street …
…sokağında.
The easiest way is to…
Bunun en kolay yolu…
The quickest way is to…
En hızlı yol,…
It’s around the corner from…
Köşede…
Go past the restaurant/school…
Restoranın/okulun yanından geçin…
Turn right at the next street.
Sonraki sokaktan sağa dönün.
It’s going to be on your right.
Sağınızda olacak.
At the next traffic lights turn…
Bir sonraki trafik ışıkları dönüşünde…
Do you want me to draw you a map?
Sana bir harita çizmemi ister misin?
Follow me. I’ll show you the way.
Beni takip et. Sana yolu göstereceğim.
The … is beside/in front of/next to…the…
…, …’nin yanında/önünde/yanındadır…
Stay on + road name for + distance or time
Mesafe veya süre için ….yolunda kalın
Take the first (turning) to the left/right.
İlk sola/sağa virajdan dönün.
I’m really pleased to tell you…
Sana söylemekten gerçekten memnunum…
I’ve got some good news for you…
Sana iyi haberlerim var…
I have some amazing news for you…
Size harika bir haberim var…
I’m so excited to tell you that …
Bunu size söylemek için çok heyecanlıyım…
I’m really happy to inform you that…
Bunu size bildirmekten gerçekten çok mutluyum…
I’ve got a bit of good news for you…
Sana biraz iyi haberlerim var…
Are you ready for this? I’ve got some great news for you….
Bunun için hazır mısın? Sana harika haberlerim var….
Fine!
İyi!
Great!
Harika!
SUPERB!
MÜKEMMEL!
Terrific!
Müthiş!
Beautiful!
Güzel!
Excellent!
Harika!
Fantastic!
Fantastik!
Marvelous!
Harika!
That’s it.
Bu kadar.
Way to go.
Tebrikler
Nice going.
Güzel gidiyor.
Tremendous!
Muazzam!
I like that.
Bunu sevdim.
Much better!
Çok daha iyi!
Outstanding!
Üstün!
Super-Duper!
Süper!
It’s a classic.
Bu bir klasik.
Now you have it!
Artık sende var!
You’re doing fine.
İyi gidiyorsun.
That’s really nice.
Bu gerçekten iyi.
You work like that!
Böyle çalışıyorsun!
You’ve got it made!
Başardın!
You did it that time!
Bu sefer başardın!
You are learning fast.
Hızlı öğreniyorsun.
You did that very well.
Bunu çok iyi yaptın.
That’s better than ever.
Bu her zamankinden daha iyi.
You’re really improving.
Gerçekten gelişiyorsun.
You’re doing beautifully!
Çok güzel yapıyorsun!
That was first class work.
Bu birinci sınıf bir işti.
That’s a real work of art.
Bu gerçek bir sanat eseri.
You’ve got the hang of it!
İşin aslını anladın!
That’s coming along nicely.
Bu güzel bir şekilde ilerliyor.
You haven’t missed a thing.
Hiçbir şeyi kaçırmadın.
You really make my job fun.
Gerçekten işimi eğlenceli hale getiriyorsun.
You’re really going to town.
Gerçekten çok çalışıyorsun.
Aren’t you proud of yourself?
Kendinle gurur duymuyor musun?
You certainly did well today.
Bugün kesinlikle iyi iş çıkardın.
That’s the right way to do it.
Bunu yapmanın doğru yolu bu.
You must have been practicing.
Pratik yapmış olmalısın.
You’re getting better every day.
Her gün daha iyiye gidiyorsun.
You’ve just about mastered that.
Bunda neredeyse ustalaştın.
Keep on trying! Very interesting.
Denemeye devam et! Çok ilginç.
One more time and you’ll have it.
Bir kez daha ve ona sahip olacaksın.
That kind of work makes me happy.
Bu tür çalışmalar beni mutlu ediyor.
Now that’s what I call a fine job.
İşte ben buna iyi iş derim.
Couldn’t have done it better myself.
Kendim daha iyisini yapamazdım.
I’ve never seen anyone do it better.
Bunu daha iyi yapan birini hiç görmedim.
You’ve got your brain in gear today.
Bugün beynini iyi çalıştırmışsın.
I think you’re doing the right thing.
Bence doğru olanı yapıyorsun.
Keep working on it; you’re improving.
Üzerinde çalışmaya devam et; gelişiyorsun
That’s an interesting way of looking at it.
Bu, ona bakmanın ilginç bir yolu.
It looks like you’ve put a lot of work into this.
Bu işe çok emek vermişsin gibi görünüyor.
Best of luck!
İyi şanslar!
Blow them away!
Havaya uçur onları!
Fingers crossed!
Umarım! Dua edin!
I wish you luck!
Sana şans diliyorum!
You’ll do great!
Harika yapacaksın!
You were made for this!
Bunun için yaratıldın!
Wishing you all the best!
Hepinize en iyisini diliyorum!
May the force be with you.
Güç seninle olsun.
Wishing you a lot of luck!
Size bol şans diliyorum!
You are going to be amazing!
Harika olacaksın!
I hope things will turn out fine..
umarım işler yolunda gider..
I hope everything will be all right.
Umarım her şey yoluna girer.
I hope things will work out all right.
Umarım her şey yolunda gider.
Good luck!
İyi şanlar!
Lucky you!
Seni şanslı!
What rotten luck!
Ne kötü şans!
That was a stroke of luck. (= a sudden event of good luck)
Bu bir şans eseriydi. (= ani bir şans olayı)
No such luck. (= something good that could have happened, didn’t happen)
Böyle bir şans yok. (= olabilecek güzel bir şey olmadı)
He’s down on his luck. (= he’s having a long period of bad luck or difficulty)
Talihsiz. (= uzun bir şanssızlık veya zorluk yaşıyor)
Just my luck! (this is a sarcastic phrase meaning that something UNLUCKY happened)
Sadece benim şansım! (bu, ŞANSSIZ bir şey olduğu anlamına gelen alaycı bir ifadedir)
Better luck next time. (say this after someone fails, and you hope they do better next time)
Bir dahaki sefere bol şans. (bunu birisi başarısız olduktan sonra söyleyin ve bir dahaki sefere daha iyisini yapmasını umun)
Some people have all the luck. (say this when someone else is constantly lucky, and you feel like you’re not lucky)
Bazı insanlar çok şanslı. (başka biri sürekli şanslı olduğunda ve kendini şanslı hissetmiyorsan bunu söyle)
Best wishes!
En içten dileklerimle!
All the best…
Her şey gönlünce olsun…
Good luck to you!
Sana iyi şanslar!
Best wishes on your new job!
Yeni işinizde en iyi dileklerimle!
Wish you a happy married life.
Sana mutlu bir evlilik hayatı diliyorum.
Bye
Hoşçakal
Goodbye
Güle güle
See you!
Görüşürüz!
Take care!
Dikkatli ol!
Bye for now!
Şimdilik hoşça kal!
See you soon!
Yakında görüşürüz!
See you later!
Sonra görüşürüz!
Stay in touch.
İletişimde kal / kalalım.
See you next time.
Bir dahaki sefere görüşürüz.
Talk to you later!
Sonra konuşuruz!
I’ve got to go now.
Şimdi gitmem lazım.
I hope to see you soon.
Umarım, seni yakında görürüm.
Catch up with you later.
Sonra görüşürüz.
It was nice meeting you.
Seninle tanışmak güzeldi.
I’m really going to miss you.
Seni gerçekten özleyeceğim.
I’m looking forward to seeing you soon.
Seni yakında görmeyi dört gözle bekliyorum.
It has been a pleasure, we’ll speak soon.
Bir zevkti, yakında konuşacağız.
It was really great to see you, catch you later.
Seni görmek gerçekten çok güzeldi sonra görüşürüz.
Not bad. You?
Fena değil. Sen?
I’m fine, thank you.
İyiyim teşekkürler.
Wonderful, thank you.
Harika, teşekkürler.
Great, thanks. How are you?
Çok teşekkürler. Nasılsın?
Couldn’t be better? How about you?
Daha iyi olamaz mı? Peki ya sen?
I’m doing very well, thank you. And you?
Çok iyiyim, teşekkür ederim. Ve sen?
Long time no see.
Uzun zamandır görüşemedik.
It’s been a while.
Bir süre oldu.
It’s been too long.
Çok uzun zaman oldu.
It’s been a long time.
Uzun zaman oldu.
It’s been such a long time.
Çok uzun zaman oldu.
I’m so happy to see you again.
Seni tekrar gördüğüme çok sevindim.
Wow, it’s so good to see you again!
Vay canına, seni tekrar görmek çok güzel!
How are you?
Nasılsın?
How do you do?
Nasılsınız?
Nice to meet you
Tanıştığıma memnun oldum
How are you doing?
Nasılsın?
I’m glad to see you.
Seni gördüğüm için memnunum.
It’s nice to meet you
Tanıştığımıza memnun oldum
I’m pleased to meet you.
Tanıştığıma memnun oldum.
It’s a pleasure to meet you.
Sizinle tanışmak bir şeref idi.
Good morning/ Good afternoon/ Good evening
Günaydın iyi öğlenler iyi akşamlar
How’s your day?
Günün nasıl?
How’s your day going?
Günün nasıl geçiyor?
Hi
MERHABA
Hey
Hey
Howdy?
Nasılsın?
Welcome
Hoş geldin
Whatcha
naber
Stay safe
Güvende kal/ Dikkatli ol
Hey there?
Selam?
How are ya?
Nasılsın?
Good to see you
Seni görmek güzel
How are things?
Bunlar nasıl?
Look who it is!
Bak kimmiş!
How have you been?
Görüşmeyeli nasılsın?
It is nice to meet you
Seninle tanışmak güzel
Nice to see you again?
Seni tekrar görmek güzel?
What have you been up to?
Neler yapıyorsun?
How are you feeling today?
Bugün nasıl hissediyorsun?
Good morning sir, how are you?
Günaydın efendim, nasılsınız?
Pretty good.
Oldukça iyi.
Cant complain
şikayet edemem
Same as always
Her zamanki gibi
I’m fine, thanks. How about you?
İyiyim, teşekkürler. Peki ya sen?
Yep
Evet
Yup
Evet
Yeah
Evet
Agreed.
Kabul.
Exactly!
Kesinlikle!
I agree.
Kabul ediyorum.
So do I.
Ben de.
Definitely.
Kesinlikle.
I guess so.
Sanırım öyle.
Affirmative.
Olumlu.
That’s right.
Bu doğru.
We’re in accord.
Uyum içindeyiz.
You got it dude.
anladın dostum
I agree with you.
Size katılıyorum.
You are so right.
Çok doğrusun.
No doubt about it.
Hiç şüphe yok.
We are of one mind.
Aynı fikirdeyiz.
I feel that way too.
Ben de böyle hissediyorum.
I see what you mean.
Ne demek istediğini anlıyorum.
My thoughts exactly.
Benim düşüncelerim tam.
I had that same idea.
Aynı fikir bende de vardı.
I’d go along with that.
Ben de buna katılırdım.
You can say that again.
Onu tekrar söyleyebilirsin.
You’re absolutely right.
Kesinlikle haklısın.
Our thoughts are parallel.
Düşüncelerimiz paralel.
That’s exactly how I feel.
Ben de tam olarak böyle hissediyorum.
That’s just what I was thinking.
Ben de bunu düşünüyordum.
You’ve hit the nail on the head.
Tam isabet.
That’s exactly what I was thinking.
Ben de tam olarak bunu düşünüyordum.
I could not have said it any better.
Daha iyi söyleyemezdim.
Our thoughts are absolutely parallel.
Düşüncelerimiz kesinlikle paralel.
I think you are totally right about that.
Bence bu konuda tamamen haklısın.
You took the words right out of my mouth.
Sözleri ağzımdan aldın.
I could not agree with you more my friend.
sana daha fazla katılamazdım arkadaşım.
I need you.
Sana ihtiyacım var.
I adore you.
Sana bayılıyorum.
I cherish you.
sana değer veriyorum
I worship you.
Sana tapıyorum.
You are my dear.
Benim sevgilimsin.
You complete me.
Beni tamamlıyorsun.
I appreciate you.
Seni takdir ediyorum.
You are charming.
Büyüleyicisin.
You are my crush.
Ben sana Vurgunum.
You’re all I see.
Tüm gördüğüm sensin.
I’m wild about you.
Senin için çıldırıyorum.
You are all I want.
Sen benim tüm istediğimsin.
You are my everything.
Sen benim herşeyimsin.
I love being around you.
Senin etrafında olmayı seviyorum.
I’m affectionate for you.
sana aşığım
I am better because of you
senin sayende daha iyiyim
You are a dream come true.
Gerçekleşen bir rüyasın.
I’ve got you under my skin.
Derimin altında sen varsın.
You are the reason I’m alive.
Hayatta olmamın sebebi sensin.
I dreamt about you last night.
Dün gece seni hayal ettim.
I can’t stop thinking about you.
seni düşünmeden edemiyorum
I’m yours.
Ben seninim.
I want you.
Seni istiyorum.
I respect you.
Sana saygı duyuyorum.
I long for you.
Ben sana özlem duyuyorum.
I need you now.
Şimdi sana ihtiyacım var.
You inspire me.
bana ilham veriyorsun
You are my world.
Benim dünyamsın.
I miss your laugh.
Gülüşünü özledim.
I miss your smile.
Gülümsemeni özledim.
You fill my heart.
Kalbimi dolduruyorsun.
You’re all I need.
Tüm ihtiyacım olan sensin.
You stole my heart.
Kalbimi çaldın.
I adore you so much.
sana çok tapıyorum
I live for our love.
Aşkımız için yaşıyorum.
You are my sunshine.
Sen benim günışığımsın.
You are my treasure.
Sen benim hazinemsin.
I feel sad without you.
Sensiz üzgün hissediyorum.
I hope I see you again.
Umarım seni tekrar görürüm.
I lost my heart on you.
Sende kalbimi kaybettim.
You occupy my thoughts.
Düşüncelerimi işgal ediyorsun.
I miss seeing your face.
Yüzünü görmeyi özledim.
You’re everything to me.
Sen benim için her şeysin.
All I do is think of you.
Tek yaptığım seni düşünmek.
I can’t live without you.
sensiz yaşayamam
You bring joy to my life.
Hayatıma neşe katıyorsun.
You set my heart on fire.
Kalbimi ateşe veriyorsun.
I want a lifetime with you.
Seninle bir ömür istiyorum.
I’m head over heels for you.
Sena sırılsıklam aşık oldum.
You’re the light of my life.
Sen benim hayatımın ışığısın.
Your picture makes me smile.
Resmin beni gülümsetiyor.
I can’t take my eyes off you.
gözlerimi senden alamıyorum.
You are my reason for living.
Yaşama sebebimsin.
My life is meaningless without you.
Hayatım sensiz anlamsız.
Your presence makes me a happy person.
Senin varlığın beni mutlu bir insan yapıyor.
I can’t wait to see your beautiful face.
Güzel yüzünü görmek için sabırsızlanıyorum.
To me…
Bana göre…
I feel…
….Hissediyorum…
I assume…
Sanırım…
I believe…
….İnanıyorum…
I consider…
…Düşünüyorum…
To my mind…
Bana göre…
As I see it…
Gördüğüm kadarıyla…
I would say…
Şöyle söylerdim…
If you ask me…
Bana sorarsan…
In my opinion…
Benim fikrimce…
It is my view…
Bu benim görüşüm…
In my point of view…
Benim bakış açıma göre…
It seems to me that…
Bana öyle geliyor ki…
It’s my belief that…
Benim inancım bu…
As far as I can tell…
Söyleyebildiğim kadarıyla…
From my point of view…
Benim açımdan…
To my way of thinking…
Benim düşünce tarzıma…
As far as I’m concerned…
İlgilendiğim kadarıyla…
I honestly believe that…
Buna samimiyetle inanıyorum…
The way I see things is that…
Olaylara bakış açım şu ki…
So what?
Yani ne olmuş?
Who cares!
Kimin umurunda!
I don’t care!
umurumda değil!
I don’t mind.
umursamıyorum.
Do as you like.
Sevdiğin gibi yap.
I wouldn’t mind.
umursamazdım.
Whatever you want.
Ne istersen.
Why should I care?
Neden umursayayım?
It’s your decision.
Bu senin kararın.
I couldn’t care less.
Daha az umursayamazdım.
It doesn’t matter to me.
benim için farketmez
It’s all the same to me.
Hepsi benim için aynı.
I don’t mind whatever you do.
Ne yaparsan yap umurumda değil.
It makes no difference to me.
Benim için fark etmez.
You can say whatever you like.
Ne istersen söyleyebilirsin.
Do what you like. I don’t care.
İstediğini yap. umrumda değil
Excuse me, but…
Pardon ama…
May I have a word?
Konuşabilir miyim?
May I say something here?
Burada bir şey söyleyebilir miyim?
Just a moment, I’d like to….
Sadece bir dakika, istiyorum….
Sorry for interrupting but….
Böldüğüm için özür dilerim ama….
May I interrupt for a minute?
Bir dakika kesebilir miyim?
Can I just add something here?
Buraya bir şey ekleyebilir miyim?
Do you mind if I jump in here?
Buraya atlamamın sakıncası var mı?
Do you mind if I interrupt you?
Sözünüzü kesmemin sakıncası var mı?
Excuse me for interrupting, but…
Böldüğüm için kusura bakmayın ama…
Sorry, Could I just mention that…
Üzgünüm, sadece bundan bahsedebilir miyim…
Can I stop you there for a moment?
Seni orada bir dakika durdurabilir miyim?
I don’t mean to intrude, but . . .
Araya girmek istemem ama… . .
Sorry to butt in, but may I just ask…
Araya girdiğim için kusura bakmayın ama bir şey sorabilir miyim…
If I could just come in here. I think….
Keşke buraya gelebilseydim. Bence….
Before you move on, I’d like to say something.
Devam etmeden önce, bir şey söylemek istiyorum.
Before we move on to the next point, may I add…?
Bir sonraki noktaya geçmeden önce şunu ekleyebilir miyim…?
If you don’t mind, I’d like to mention something.
Sakıncası yoksa bir şeyden bahsetmek istiyorum.
While that is an important point, it’s also important to add…
Bu önemli bir nokta olmakla birlikte, eklemek de önemlidir…
Sorry, I didn’t catch that, is it possible to repeat the last point?
Pardon, anlayamadım, son noktayı tekrarlamak mümkün mü?
Do you know Michael?
Michael’ı tanıyor musun?
Have you meet George?
George’la tanıştın mı?
John, please meet Mary.
John, lütfen Mary ile tanış.
John, have you met Mary?
John, Mary ile tanıştın mı?
Let me introduce my wife.
Karımı tanıştırayım.
John, let me introduce you to Mary.
John, izin ver seni Mary ile tanıştırayım.
Hi George, this is Rafael, my friend.
Merhaba George, bu Rafael, arkadaşım.
John, this is Mary. Mary, this is John.
John, bu Mary. Mary, bu John.
John, I’d like to introduce you to Mary.
John, seni Mary ile tanıştırmak istiyorum.
I don’t think you know Mary. Mary this is Alex.
Mary’yi tanıdığını sanmıyorum. Mary, bu Alex.
Hi. I’m …
MERHABA. Ben …
Hello, I’m George.
Merhaba, ben George.
Hello. My name is …
Merhaba. Benim ismim …
So, we finally meet.
Sonunda buluştuk.
I’d like you to meet…
….Tanışmanı isterim…
Nice to meet you. I’m …
Tanıştığıma memnun oldum. Ben …
Pleased to meet you. I’m …
Tanıştığımıza memnun oldum. Ben …
May I introduce myself? I’m…
Kendimi tanıtayım? Ben…
It is a pleasure to meet you.
Sizinle tanışmak bir zevk.
Let me introduce myself. I’m …
Kendimi tanıtayım. Ben …
How do you do? My name is Alex.
Nasılsınız? Benim adım Alex.
It’s a pleasure to see you. I’m…
Seni görmek bir zevk. Ben…
I’d like to introduce myself. I’m …
Kendimi tanıtmak istiyorum. Ben …
Allow me introduce myself. My name is Mary.
Kendimi tanıtmama izin verin. Benim adım Mary.
Glad to meet you.
Tanıştığıma memnun oldum.
Would you like to come?
Gelmek ister misin?
What about a cup of tea?
Bir fincan çaya ne dersiniz?
Will you join me for tea?
Çay için bana katılır mısın?
Do you wanna… [see a movie?]
[bir film izlemek?]….ister misin…
Would you like to play cards?
Kart oynamak ister misiniz?
Are you free… [Saturday night?]
[Cumartesi gecesi?]…..boş musun…
Would you like a cup of coffee?
Bir fincan kahve ister misiniz?
How about joining me for a walk?
Yürüyüş için bana katılmaya ne dersiniz?
Do you feel like going for a walk?
Yürüyüşe çıkmak ister misin?
Would you like to join me for lunch?
Öğle yemeğinde bana katılmak ister misin?
D’ya wanna grab a coffee after class?
Dersten sonra bir kahve içmek ister misin?
How about a game of football on Monday?
Pazartesi günü bir futbol maçına ne dersiniz?
Do you want to go to the movies tonight?
Bu akşam sinemaya gitmek ister misin?
Would you like to… [join me for dinner?]
… [akşam yemeğinde bana katılmak ister misin?]
Are you doing anything… [Saturday night?]
[Cumartesi gecesi?] Bir şey yapıyor musun…
Why don’t you have lunch with me tomorrow?
Neden yarın benimle öğle yemeği yemiyorsun?
I’ve got two tickets for a cinema on Saturday.
Cumartesi günü sinemaya iki biletim var.
Would you like to have dinner with me tonight?
Bu akşam benimle yemek yemek ister misin?
I would like you to have lunch with us tomorrow.
Yarın bizimle öğle yemeği yemeni istiyorum.
Would you like to have breakfast with me tomorrow?
Yarın benimle kahvaltı yapmak ister misin?
How about coming to the picnic at the football club?
Futbol kulübündeki pikniğe gelmeye ne dersin?
Would you like to come to the theater with me tonight?
Bu akşam benimle tiyatroya gelmek ister misin?
Would you be interested in going to the movies tonight?
Bu akşam sinemaya gitmek ister misiniz?
I invite you to have breakfast with me tomorrow morning.
Seni yarın sabah benimle kahvaltı yapmaya davet ediyorum.
I don’t get it.
anlamadım
What do you mean?
Ne demek istiyorsun?
I don’t quite follow you.
Seni pek takip etmiyorum.
I’m not sure I got your point.
Amacını anladığımdan emin değilim.
Sorry, I didn’t get your point.
Üzgünüm, amacını anlamadım.
Sorry, I didn’t quite hear what you said.
Üzgünüm, ne dediğini tam olarak duymadım.
I’m sorry. I don’t understand what you mean.
Üzgünüm. ne demek istediğini anlamıyorum
I beg your pardon, but I don’t quite understand.
Kusura bakmayın ama tam anlayamadım.
I am sorry
Üzgünüm
I’m sorry…
Üzgünüm…
I’m so sorry…
Ben çok üzgünüm…
Excuse me for …
Affedersiniz…
I’m ashamed of…
…utanıyorum…
I’m very sorry…
Çok üzgünüm…
I apologize for…
…..İçin özür dilerim…
Sorry, I’m late!
Üzgünüm geciktim!
I shouldn’t have…
….yapmamalıydım…
Sorry about that.
Bunun için üzgünüm.
I am so sorry for…
….için çok üzgünüm…
I beg your pardon.
Affınıza sığınırım.
It’s all my fault.
Hepsi benim suçum.
Please forgive me.
Beni Affet lütfen.
Can you forgive me?
Beni affedebilir misin?
I do apologize for…
…için özür dilerim…
Pardon me for this…
Bunun için beni affet…
I must apologize for…
….için özür dilemeliyim…
I owe you an apology.
Sana bir özür borçluyum.
Sorry, it’s my fault.
Özür dilerim benim hatam.
I’m terribly sorry for…
…için çok üzgünüm…
I’d like to apologize for…
….için özür dilemek istiyorum…
Please, forgive me for my…
Lütfen, benim için beni affet…
You can blame me for this.
Bunun için beni suçlayabilirsin.
How should I apologize to you?
Senden nasıl özür dilemeliyim?
Sorry for keeping you waiting.
Beklettiğim için özür dilerim.
Please, accept my apologies for…
Lütfen, özürlerimi kabul edin…
Sorry, I didn’t mean to do that.
Üzgünüm, bunu yapmak istemedim.
I’m angry about…
…. kızgınım…
I was expecting… but…
….bekliyordum ama…
I don’t understand why…
neden anlamıyorum…
I hate to tell you but…
Sana söylemekten nefret ediyorum ama…
I’m not satisfied with…
…memnun değilim…
Sorry to bother you but…
Rahatsız ettiğim için üzgünüm ama…
I want to complain about…
….Şikayet etmek istiyorum…
I’m sorry to say this but…
Bunu söylediğim için üzgünüm ama…
I have a complaint to make…
Edeceğim bir şikayetim var…
Wouldn’t be a good idea to…
İyi bir fikir olmaz…
Excuse me but there is a problem…
Affedersiniz ama bir sorun var…
I have to make a complaint about…
Bu konuda şikayette bulunmam gerekiyor…
There seems to be a problem with…
Bir sorun var gibi…
I’m afraid I’ve got a complaint about…
Korkarım bir şikayetim var…
There appears to be something wrong with…
Görünüşe göre yanlış bir şeyler var…
I’m afraid there is a slight problem with…
Korkarım ufak bir sorun var…
I guess so, but…
Sanırım öyle ama…
That may be true, but…
Bu doğru olabilir ama…
I see your point, but …
Amacını anlıyorum ama…
That seems obvious, but…
Bu açık görünüyor, ama…
That’s partly true, but …
Bu kısmen doğru, ama…
I agree up to a point, but …
Bir noktaya kadar katılıyorum ama…
I prefer reading books.
Kitap okumayı tercih ederim.
I would rather go home.
Eve gitmeyi tercih ederim.
I prefer jogging to running.
Koşmayı koşmaya tercih ederim.
I like tea better than coffee.
Çayı kahveden daha çok severim.
I’d prefer to have some water.
Biraz su içmeyi tercih ederim.
I’d rather play football than golf.
Golf oynamaktansa futbol oynamayı tercih ederim.
I’d rather stay at home than go out.
Dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.
Would you rather have dinner with me?
Benimle akşam yemeği yemeyi tercih eder misiniz?
Do you prefer hot coffee or ice coffee?
Sıcak kahveyi mi yoksa buzlu kahveyi mi tercih edersiniz?
Which do you like better, tea or coffee?
Hangisini daha çok seversiniz, çay mı yoksa kahve mi?
Which do you prefer, football or volleyball?
Hangisini tercih edersin, futbol mu yoksa voleybol mu?
Would you prefer to go for a walk or see a movie?
Yürüyüşe çıkmayı mı yoksa film izlemeyi mi tercih edersiniz?
I’d prefer living in a city to living in the country.
Bir şehirde yaşamayı taşrada yaşamaya tercih ederim.
It cost a fortune.
Bir servete mal oldu.
That’s a bit pricey.
Bu biraz pahalı.
It was a real bargain.
Gerçek bir pazarlıktı.
It cost an arm and a leg.
Çok pahalıya mal oldu.
It was dirt cheap. (= extremely inexpensive)
Çok ucuzdu. (= son derece ucuz)
That’s quite reasonable. (= it’s a good price)
Bu oldukça makul. (= iyi bir fiyat)
That’s a good deal. (= a good value for the amount of money)
Bu iyi bir anlaşma. (= para miktarı için iyi bir değer)
That’s a rip-off. (= overpriced; far more expensive than it should be)
Bu bir soygun. (= pahalı; olması gerekenden çok daha pahalı)
You can’t…
…Yapamazsın…
You must not …
…Yapmamalısın …
It is forbidden to…
….Yasak…
It is prohibited to …
….Yasak…
You are not allowed to …
…..İzniniz yok …
You are not permitted to…
…..İzin verilmiyor…
Sorry, I’m busy.
Üzgünüm meşgulüm.
I don’t think I can.
Yapabileceğimi sanmıyorum.
I’m really sorry, but…
Gerçekten üzgünüm ama…
Sorry. Maybe some other time.
Üzgünüm. Belki başka bir zaman.
I can’t. I’ve got other plans.
Yapamam. Başka planlarım var.
I’m afraid I am busy tomorrow.
Korkarım yarın meşgulüm.
I can’t, sorry. I have to work.
Yapamam, üzgünüm. Çalışmalıyım.
I really don’t think I can, sorry.
Gerçekten yapabileceğimi sanmıyorum, üzgünüm.
I’m afraid I won’t be able to come.
Korkarım gelemeyeceğim.
I’m busy tonight. How about Sunday.
Bu gece meşgulüm. Pazar gününe ne dersiniz?
I appreciate the invite, but I can’t
Davetiniz için teşekkür ederim, ancak yapamam
I’m sorry to refuse your invitation.
Davetinizi reddettiğim için üzgünüm.
Sorry. I’m afraid I don’t have time.
Üzgünüm. Korkarım zamanım yok.
I’d love to but I’m very busy on Saturday.
Çok istiyorum ama Cumartesi günü çok meşgulüm.
Thanks for your invitation but I’m busy now.
Davetiniz için teşekkürler ancak şu anda meşgulüm.
Sorry, I’d love to but I have an appointment.
Maalesef çok isterdim ama bir randevum var.
That’s very kind of you, but I can’t accept your invitation.
Çok naziksiniz ama davetinizi kabul edemem.
It’s not true.
Bu doğru değil.
I didn’t do it.
ben yapmadım
It’s not my fault.
Benim hatam değil.
I’m not the one to blame.
Suçlanacak olan ben değilim.
You’re wrong. It wasn’t me.
Yanılıyorsun. Ben değildim.
Sorry but it’s not our fault.
Üzgünüm ama bu bizim suçumuz değil.
Sorry, there is nothing we can do about it.
Üzgünüm, bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok.
I’m afraid there isn’t much we can do about it.
Korkarım bu konuda yapabileceğimiz pek bir şey yok.
What a pity
Ne yazık
What a shame
Ne ayıp
That’s awful.
Bu korkunç.
That’s terrible.
Bu korkunç.
That must be awful
Bu korkunç olmalı
I’m so sorry to hear that.
Bunu duyduğuma çok üzüldüm.
That must have been awful.
Bu korkunç olmalı.
I’m really sorry to hear that.
Bunu duyduğuma gerçekten üzüldüm.
Please accept my deepest sympathy
Lütfen en derin sempatimi kabul edin
Anytime You need to talk, Just call me.
Ne zaman konuşmaya ihtiyacın olursa, beni araman yeterli.
Sorry, that’s rough/awful/disappointing.
Üzgünüm, bu kaba/korkunç/hayal kırıklığı yarattı.
How unfortunate! That’s really tough on you!
Ne şanssızlık! Bu senin için gerçekten zor!
That’s sad indeed. I can imagine how you feel.
Bu gerçekten üzücü. Nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorum.
If there’s anything I can do, Just let me know.
Yapabileceğim bir şey varsa, sadece bana bildirin.
It’s hard to take but I understand your opinion.
Kabul etmesi zor ama düşünceni anlıyorum.
My goodness! What a shock! It’s hard to believe.
Aman tanrım! Ne şok! İnanması zor.
Poor you. (Use this to respond to bad situations that are not too serious)
Yazık sana. (Çok ciddi olmayan kötü durumlara yanıt vermek için bunu kullanın)
Awesome!
Mükemmel!
How wonderful!
Ne kadar güzel!
Incredible!
İnanılmaz!
Sounds great!
Kulağa harika geliyor!
That’s wonderful!
Bu harika!
I can’t believe that!
buna inanamıyorum!
Really? Are you serious?
Gerçekten mi? Ciddi misin?
I’m so glad to hear that!
Bunu duyduğuma çok sevindim!
Wonderful! Thank you for sharing.
Müthiş! Paylaşım için teşekkürler.
I see.
Anlıyorum.
I got it.
Anladım.
I understand.
Anladım.
Ok, I got what you mean.
Tamam, ne demek istediğini anladım.
I understand what you mean.
Ne demek istediğini anlıyorum.
He’s a natural.
Doğuştan yetenekli.
She’s very gifted.
O çok yetenekli.
He knows it inside out.
İçini dışını biliyor.
She was born to… [dance].
O… [dans etmek] için doğdu.
He’s in a class of his own.
Kendi sınıfında.
She could do it in her sleep.
Bunu uykusunda yapabilirdi.
He’s the best in the business.
O işinde en iyisidir.
She’s a walking encyclopedia of… [philosophy].
O yürüyen bir … [felsefe] ansiklopedisi.
She knows [New York] like the back of her hand.
[New York’u] avucunun içi gibi biliyor.
I bet… [he’ll be late].
Bahse girerim… [geç kalacak].
It’s about… [10 miles away].
Yaklaşık… [10 mil uzakta].
It’s around… [three hours long].
Yaklaşık… [üç saat uzunluğunda].
There’s a good chance… [it’ll rain tomorrow].
Büyük ihtimal… [yarın yağmur yağacak].
Your guess is as good as mine.(= I don’t know)
Tahminin benimki kadar iyi.(= Bilmiyorum)
I have a feeling… [the boss won’t be happy about this].
İçimde bir his var… [patron bundan memnun olmayacak].
I wouldn’t be surprised if… [Peter asks Jill to marry him].
Eğer… [Peter, Jill’den onunla evlenme teklif ederse] şaşırmam.
If I had to take a guess, I’d say… [she’s about 35 years old].
Bir tahminde bulunmam gerekirse, derdim ki… [yaklaşık 35 yaşında].
It’s difficult to say, but I think… [our customers are more satisfied].
Söylemesi zor ama bence… [müşterilerimiz daha memnun].
Off the top of my head, I’d say… [the company has 500 employees]. (= what I remember/estimate, without checking the actual statistics)
Aklıma geldikçe şunu söyleyebilirim… [şirketin 500 çalışanı var]. (= gerçek istatistikleri kontrol etmeden hatırladığım/tahmin ettiğim şey)
Are you hungry?
Aç mısın?
What about a coffee?
Kahveye ne dersiniz?
Let’s not argue about this.
Bu konuda tartışmayalım.
Let’s make a curry tonight.
Bu akşam köri yapalım.
Why not …? and why don’t …?
Neden …? ve neden olmasın…?
Yeah, how about some lunch?
Evet, öğle yemeğine ne dersiniz?
How about starting a book club?
Bir kitap kulübü kurmaya ne dersiniz?
What about opening your present now?
Hediyenizi şimdi açmaya ne dersiniz?
Why not take a break in the south-west?
Neden güneybatıda bir mola vermiyorsunuz?
Let’s not spend all night talking about my problems.
Bütün geceyi sorunlarım hakkında konuşarak geçirmeyelim.
Let’s call Michael and see if he knows how to fix it.
Michael’ı arayalım ve nasıl düzelteceğini bilip bilmediğini görelim.
We can use why don’t …? to make a specific suggestion:
Kullanabiliriz neden olmasın…? belirli bir öneride bulunmak için:
Why not treat yourself to a meal at the Icon Restaurant?
Neden Icon Restaurant’ta kendinize bir yemek ısmarlamıyorsunuz?
You look really tired. Why don’t you take some time out and rest?
Gerçekten yorgun görünüyorsun. Neden biraz zaman ayırıp dinlenmiyorsunuz?
How about I pick you up at eight o’clock on my way to the airport?
Seni saat sekizde havaalanına giderken almama ne dersin?
We can use why not to make a general suggestion.
Genel bir öneride bulunmak için neden olmasın kullanabiliriz.
It’s getting late in the evening now. Why don’t we stop now and work on this tomorrow morning?
Artık akşam geç oluyor. Neden şimdi durup yarın sabah bunun üzerinde çalışmıyoruz?
It’ll happen any day now.
Her an olabilir.
It’s right around the corner.
Hemen köşede./ Çok yakında
It will/won’t happen in our lifetime. (= in the next 40-50 years)
Hayatımız boyunca olacak/olmayacak. (= önümüzdeki 40-50 yılda)
Sooner or later…(= it will definitely happen sometime in the future)
Er ya da geç…(= gelecekte bir gün kesinlikle olacak)
I’ll do it right away. / I’ll get right on it. (= I’ll do it immediately)
Hemen yapacağım. / Hemen ilgileneceğim. (= Hemen yapacağım)
Time will tell. (in the future, we will know if something is true/false or good/bad)
Zaman gösterecek. (gelecekte, bir şeyin doğru/yanlış veya iyi/kötü olup olmadığını bileceğiz)
It’s a sign/taste of things to come. (= it indicates how things will be in the future)
Gelecek şeylerin bir işareti/tadıdır. (= gelecekte işlerin nasıl olacağını gösterir)
I’ll get around to it. (= I’ll do it sometime in the future, but I don’t know exactly when)
Ona yaklaşacağım. (= Bunu gelecekte bir ara yapacağım ama tam olarak ne zaman bilmiyorum)
I’m counting down the days until… (= I’m excited about the future event, I can’t wait for it to happen)
Günleri geri sayıyorum… (= Gelecekteki etkinlik için heyecanlıyım, gerçekleşmesi için sabırsızlanıyorum)
Hold on.
Bekle.
Be patient.
Sabırlı ol.
Not so fast!
Çok hızlı değil!
Hold your horses!
Atlarınızı tutun! / Biraz durun
Let me see/think…
Bir bakayım/düşüneyim…
That’ll have to wait.
Bunun beklemesi gerekecek.
I’ll be right with you.
Senin yanında olacağım.
Could you give me a minute?
Bana bir dakika verir misin?
Hang on a sec / Just a sec.
Bir saniye / Sadece bir saniye.
Cheers
Teşekkürler.
Thanks.
Teşekkürler.
You are great.
Harikasın.
Thanks a bunch.
Çok teşekkürler.
You’re an angel.
Sen bir meleksin.
I’m in your debt.
sana borçluyum
Thanks a million.
Milyonlarca kez teşekkürler.
Thank you so much.
Çok teşekkür ederim.
I’m really grateful
gerçekten minnettarım
You’ve made my day.
günümü güzelleştirdin
Thank you very much.
Çok teşekkür ederim.
That’s so kind of you.
Çok naziksiniz.
I really appreciate it.
Gerçekten onu takdir ederim.
I can’t thank you enough.
Sana yeterince teşekkür edemem.
Thank you for helping me.
Bana yardım için teşekkür ederim.
Please accept my best thanks.
Lütfen en iyi teşekkürlerimi kabul edin.
Thanks a ton for helping out.
Yardım ettiğin için çok teşekkürler.
All my love and thanks to you.
Bütün sevgim ve teşekkürlerim sana.
I do not know how to thank you.
Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.
That’s so kind of you. Many thanks.
Çok naziksiniz. Çok teşekkürler.
I don’t have the words to thank you.
Sana teşekkür edecek kelimelerim yok.
Words can’t describe how thankful I am.
Kelimeler ne kadar minnettar olduğumu tarif edemez.
I appreciate it more then you will ever know.
Bunu senin bileceğinden daha çok takdir ediyorum.
I owe you one. (this means you want/need to do a favor for the other person in the future)
Sana borçlandım. (bu, gelecekte diğer kişi için bir iyilik yapmak istediğiniz/yapmanız gerektiği anlamına gelir)
I don’t know yet.
henüz bilmiyorum
It’s very unlikely.
Bu pek olası değil.
I have my own doubts.
Kendi şüphelerim var.
I don’t know for sure.
kesin olarak bilmiyorum
I’m not sure about it.
Bundan emin değilim.
I’m not really sure about…
Gerçekten emin değilim…
I don’t believe this is true.
Bunun doğru olduğuna inanmıyorum.
I’m not a hundred percent sure.
Yüzde yüz emin değilim.
There’s some doubt in my mind that …
Aklımda bazı şüpheler var ki…
Wow
Vay
Cool
Havalı
Good
İyi
Neat
Düzenli
Bravo
Bravo
Clever
Akıllı
Super!
Süper!
Nice job
İyi iş
You rock
Harikasın
Good work
İyi iş
First class
Birinci sınıf
Keep it up!
Aynen böyle devam!
Sensational
Sansasyonel
Good for you
Aferin
Magnificient
muhteşem
Unbelievable
Inanılmaz
I am impressed
etkilendim
I just love it
sadece seviyorum
You’re doing well
iyi gidiyorsun
Polished performance
Parlak performans
Keep up the good work
iyi işlere devam et
The stuff of champions
şampiyonların yaptığı şeyler
You make it look easy.
Kolay görünmesini sağlıyorsun.
That is first class work
Bu birinci sınıf iş
That is better than ever.
Bu her zamankinden daha iyi.
Yo!
Hey!
Hello!
Merhaba!
Wazzup!
Naber?
Whatcha doin?
ne yapıyorsun
What’s cookin’?
Ne pişiyor?
What’s shaking?
Ne titriyor?
What’s going on?
Neler oluyor?
What’s sizzling?
Cızırtılı olan nedir?
What are you doing?
Ne yapıyorsun?
What are you up to?
Ne ile meşgulsün?
Anything new with you?
Sende yeni bir şey var mı?
How’s life treating you?
Hayat sana nasıl davranıyor?
What if… ?
ya….olsaydı?
What a relief!
Ne rahatlama!
Thank goodness!
çok şükür!
I’m scared that…
Korkarım ki…
That’s a huge load off my mind.
Bu üzerimden büyük bir yük.
You had me worried for a moment.
Beni bir an endişelendirdin.
You have no idea what a relief it is.
Nasıl bir rahatlama olduğu hakkında hiçbir fikrin yok.
It’s been keeping me up at night. (use this when you’re so worried about something that you can’t sleep)
Beni geceleri ayakta tutuyor. (uyuyamadığınız bir şey için çok endişelendiğinizde bunu kullanın)
I can’t help thinking that… (use this for thoughts that you try to avoid, but they keep coming into your mind)
Bunu düşünmeden edemiyorum… (bunu kaçınmaya çalıştığınız, ancak aklınıza gelmeye devam eden düşünceler için kullanın)
Sure
Elbette
Anytime
İstediğin zaman
Certainly
Kesinlikle
It’s okay.
Sorun değil.
No worries
Endişelenme
Of course.
Elbette.
Mention it.
Bundan bahset.
No problem.
Sorun değil.
Not at all.
Hiç de bile./ Hem de hiç / Hiç de öle değil
Oh anytime.
Ne zaman istersen.
Sure thing.
Tabi ki.
You got it.
Anladın mı?
My pleasure.
Memnuniyetle.
Glad to help.
Yardımcı olduğuma sevindim.
It’s alright.
Tamam.
Never metion.
Asla bahsetme.
Not a problem.
Problem değil.
It was nothing.
Birşey değildi.
You are welcome.
Rica ederim.
Don’t mention it.
bahsetme.
Happy to serve you.
Size hizmet etmekten mutluluk duyuyorum.
Glad to have helped.
Yardımcı olduğuma sevindim.
That’s absolutely fine.
Bu kesinlikle iyi.